Türkiye’nin ilk sürdürülebilir iş buluşması Yeşil İş Zirvesi, küresel pandemi sonrası atılacak somut adımları belirlemek için özel sektör, kamu sektörü, sürdürülebilir büyümenin uzmanları, sivil toplum kuruluşları ve akademi dünyasını bir araya getirdi.
Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından, bu yıl ‘Yeşil Dönüşümün Paradigmaları’ temasıyla dokuzuncusu gerçekleştirilen ve çevrimiçi düzenlenen Zirve’de, küresel iklim krizi, yeni riskler ve kaygılarla birlikte, sürdürülebilir iş dönüşümünün ne derece acil ve önemli olduğunun altını bir kez daha çizdi.
İnsan tabiata karşı sorumlu
Sürdürülebilirlik Akademisi Başkanı Murat Sungur Bursa, Yeşil İş Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, doğrudan insan kaynaklı, üretim ve tüketim çılgınlığı ve bunları kullanma biçimlerinin ciddi sorunlar oluşturmaya başladığını, o nedenle çevre konusunda sadece teknoloji değil mevzuat düzenlemelerine de ihtiyaç olduğunun anlaşıldığını söyledi. Sungur, “Dünyanın gelmiş olduğu çevre sorunları seviyesini çözmek için teknolojik önlemler, idari önlemler yapılabilir, yaptırımlar yapılabilir. Ancak temel nedenlerden biri insanın etik anlayışıyla bağlantılı olduğunun altını çizmek istiyorum. Yeni etik değerler bize şunu söylüyor: Sen sadece topluma değil, canlı ve cansız tüm varlıklara, tabiat unsurlarına karşı sorumlusun. Bunlar bizim için önemli sorumluluk alanıdır ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur” diye konuştu.
Sürdürülebilirlik yatırım ortamını da iyileştirecek
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, artan nüfus, azalan doğal kaynaklar, üretim ve tüketim kalıplarının süregelen yapısının, küresel riskleri çevresel konularda yoğunlaştırdığının altını çizdi. Davos’ta da konunun ele alındığına dikkati çeken Turan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önümüzdeki dönemde, tüm düzeylerdeki tartışmalarda daha çok odaklanacağımız konular yeşil ve dijital dönüşümün etkileşim alanları, pandemi, Rusya-Ukrayna savasıyla kırılganlığı iyice belirginleşen küresel tedarik zinciri ve işbirliği kanallarının her düzeyde güçlendirilmesi ihtiyacı olacak” diye konuştu. Sürdürülebilirlik ve yeşil ekonomik olgularının stratejik değerlendirmelerde giderek kilit rol oynadığının altını çizen Turan, sözlerine şöyle devam etti: “Yani, ekonomi yaklaşımını ve ticari ilişkileri de bu olgular üzerinden şekillendiren bir çok strateji ve düzenlemeyle karşı karşıyayız. TÜSİAD olarak, küresel dinamikleri şekillendiren Paris Anlaması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi gelişmeleri planlarımıza mutlak entegre etmemiz gereken konular olarak görüyoruz. İklim değişikliğinin etkilerini artan seviyelerde hissediyoruz. Kaynaklarımız kısıtlı. Bu yapı yeşil dönüşümü ve iş modellerinde sürdürülebilirlik modellerini önceliklendirmeyi gerektiriyor. Çalışmalarımız yeşil dönüşümün, kalkınma politikalarımız içinde tercihten ziyade bir zorunluluk olduğunu gösteriyor. Yol haritaları emisyonların azaltılması, su ve arazi yönetimi, iyi tarım uygulamaları, orman bütünlüğünün sağlanması, enerji dönüşümü ve döngüsellik prensiplerinin içselleştirilmesi gibi çok geniş bir kapsamı ele almalı. Karbon nötr olma ve sürdürülebilirlik amaçlarına odaklanmış politikalar, sadece rekabet gücümüzü korumayacak, yatırım ortamının öngörülebilirliğini ve sürdürülebilir yatırımın ivmelenmesini de sağlayacak.”
Yenilenebilir kaynaklarla 6 kat fazla elektrik
Schneider Electric Türkiye, Orta Asya ve Pakistan Bölge Başkanı Bora Tuncer, yenilenebilir enerji kaynaklarının önemine vurgu yaparak, “2040 yılına kadar yenilenebilir kaynaklardan 6 kat fazla elektrik üretilecek. Dünyanın karbon emisyonlarının yüzde 60’ından fazlasından sorumlu enerjiyle ilişkimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Elektrik 4,0, verimlilikle birlikte, yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemesi ve karbon emisyonu hedeflerine ulaşmamızda yardımcı olacak. Tüketiciye akıllı enerji sağlamak için Elektrik 4,0’a geçiş sağlıklı şekilde devam ediyor. Kirliliğe neden olan fosil yakıtların kullanımı azaldıkça, dünyamız daha yaşanabilir hale gelecek” diye konuştu. Elektrik 4,0 sayesinde israfın da ortadan kalktığını, yeni enerji dünyasının inşa edildiğini söyleyen Tuncer, “Günümüzde üretilen enerjinin yüzde 60’ından fazla israf ediliyor. Verimlilik için dijital teknolojileri artık daha fazla kullanmalıyız” ifadelerini kullandı.
Ciddi yapısal değişime ihtiyaç var
Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, ‘Ekonomik büyümeyi sürdürürken yeşil dönüşüme lidrelik etmek” başlıklı oturumda yaptığı konuşmada, enerjide ciddi yapısal değişime ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı. Shell’in gündeminde enerji verimliliğinin uzun süredir olduğuna vurgu yapan Erdem, 2030 ve 2050 hedeflerinden bahsetti. Erdem, “Net karbon sıfır olma yolculuğunda Shell’in rafinerilerindeki petrol ürünü üretimini azaltma yönünde de hedefleri var. 95 milyon tondan, 2030’a geldiğimizde 45 milyon tona düşürmek gibi bir hedefimiz vardı. Burada 75 milyon tona düşürmüş durumdayız. Bu da hedefe doğru olan gidişi gösteriyor. Aynı şekilde elektrik araçlar artıyor. TOGG geliyor. Elektrikli araçlar daha çok öne çıkıyor. Yine 2030’da ulaşmak istediğimiz 560 terawatt saatin, yaklaşık yarısına gelmiş durumdayız. 251 terawatt/saat bir elektrik hacmimiz oldu. Bu da hedefe doğru gidiyor.”
Enerji tasarrufu eğitimlerinde 7 milyon çocuğa dokunduk
Enerjisa Enerji Sürdürülebilirlik ve Kurumsal Yetkinlikler Bölüm Başkanı Ebru Taşçıoğlu, kentleşmeye dikkat çekerek, teknolojiyle desteklenmiş şebeke ve alt yapı yatırımlarına ihtiyaç olduğunu söyledi. Kurumsal müşterilere güneş enerjisi sistemleri sunduklarından bahseden Taşıçıoğlu, “Enerji verimliliği danışmanlığı yapıyoruz. Şu ana kadar toplam 13,4 megavatlık bir kapasite kuruldu ve bu da 6 bin hane halkının bir yıllık kullanımı bedelinde. Enerji verimliliği projelerinden de 2 bin hanelik bir enerji tasarruf sağladık” diye konuştu. Sorumlu üretim ve tüketimin önemine vurgu yapan Taşçıoğlu, enerji tasarrufu noktasında gönüllü çalışanlarla eğitimler de verdiklerini belirtti. Taşçıoğlu, “EnerjiSA’nın enerjimi koruyorum başlıklı projesi var. 12 yıldır devam ediyor. 7-10 yaş arası çocuklara ulaşıyoruz ve onlara enerji tasarrufunu anlatıyoruz. Şu ana kadar dijital yollarla birlikte 7 milyon çocuğa dokunduk. Çünkü enerjiyle olan ilişki ve onu sorumlu tüketmek genç yaşlardan başlıyor” diye konuştu.
Sürdürülebilirlik eğitimi
IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding CEO’su Murad Bayar, sürdürülebilirlik ajandası oluşturmanın birinci hedefleri olduğunu söyleyerek, yaptıkları çalışmaları anlattı. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) desteğiyle Boğaz’da deniz kirliliği tespit projesini hayata geçirdiklerini, böylelikle gemilerden kaynaklı kirliliği azaltmayı hedeflediklerini, özel otoyol işletmecilerinde ise sürdürülebilirlik raporlarını yayımladıklarını açıkladı. Grup şirketlerinin de katılımıyla bu hafta 50 gönüllü çalışanla birlikte, sürdürülebilirlik hedeflerinin aktarılacağı 11 başlıkta 3 aylık eğitimin başlatılacağını açıklayan Bayar, “Eğitimin sonunda bu gönüllü arkadaşlarımız, sürdürülebilirlik elçilerimizi olacak. Sürdürülebilirliğe, toplam çabaya anlamlı bir katkı yapacağımızı düşünüyorum grup olarak” diye konuştu.
Sofra şekerinden deterjan, atık giyişinden yumuşatıcı
Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Ev Bakım Kategorisinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Ali Fuat Orhonoğlu, plastiksiz çözümlere gittiklerini ve bütün süreçler gözden geçirerek, ambalajları, formülleri ve ürünleri sürdürülebilir kaynaklara kaydıracaklarını söyledi. Sürdürülebilirlik noktasında ön yıkamayı ortadan kaldırıp su tüketimi azaltacak yönelime çok erken başladıklarına işaret eden Orhonoğlu, “Bu alışkanlık ortadan kalktı ve su tüketiminin azalmasına katkı sağladı” dedi. OMO ve Cif markalarında ambalajların tamamında geri dönüştürülmüş plastik kullanmaya başladıklarına işaret eden Orhonoğlu, yaptıkları çalışmaları şöyle anlattı: “OMO’da plastikte 70 ton tasarruf sağladık. Sadece bir senede. Bu da artarak sürecek. Konsantre çözümlerle ambalaj kullanımı azalacak. Atık giysilerden yumuşatıcı, sofra şekerinden bulaşık deterjanı projesi için çalışıyoruz. Diğer taraftan Migros’la iş birliği yaptık. Ortak bir dolum ünitesi kurduk. Tüketici sıvı deterjanı bitince ambalajıyla geliyor ve o musluktan deterjanını dolduruyor. Plastik kullanımı azalıyor. Şu anda sadece Ataşehir’de. Türkiye’nin bir çok yerine yaygınlaşacak.”
Denizden 29 ton plastik topladık
Evlerin yanı sıra şehirleri de temizleyen sosyal altyapıya yönelik çalışmalarından da bahseden Orhonoğlu, “İnsan trafiğinin yoğun olduğu Zincirlikuyu Metrobüs durağını yeniledik. Kadıköy rıhtımda Cif Kadıköy Parkı inşa ettik. Çif çöp kaparlar sayesinde denizden 29 ton plastik topladık” dedi.
Büyük yok oluşun eşiğindeyiz
Carbon Free Group CEO’su Jae Mather, iklim değişikliğini kanser hücrelerinin büyümesine benzeterek, “Etraftan aldığımız sinyalleri göz ardı ediyoruz. Bu da sağlıklı hücreleri öldürüyor” ifadelerini kullandı. Yapılan çalışmaların, ciddi sorunlara işaret ettiğini ve bio çeşitliliğin yüzde 50’sinin önümüzdeki 100 yılda yok olacağını gösterdiği uyarısı yapan Mather, “Büyük yok oluşun eşiğindeyiz aslında” dedi. Mather, sözlerini şöyle sürdürdü: “Karbondioksit konsantrasyonundan dolayı 2100 itibariyle deniz düzeyinin bir metre artacağını öngörüyoruz. Yani dünya karalarının yüzde 5 ile 10’u sular altında kalacak. En kıymetli tarım alanları da suları altında kalarak kaybolacak. Mercan alanları da yüzde 38 küçülecek. Biz 2 dereceye odaklandık ancak, fosil yakıtlar kullanmaya devam edersek 6 derecelik artış olası görünüyor. Önümüzdeki dönemde çok ciddi uç iklim olayları da karşımıza çıkacak. Yani burada, yanan bir ev var ve bunu ciddi olarak ele almamız gerekiyor. Şayet 2 derece olursak, böcek türlerindeki kayıp üç kat, ağaç türlerindeki kayıp iki kat olacak. Dünyanın sürdürülebilir olması için doğanın yaptığı gibi rejenerasyon yapmamız gerekiyor. Ancak fosil yakıtların sağladığı kolay enerjiyi seviyoruz.” Bill McKibben’in, “Eğer gezegeni mahvediyorsa buna yatırım diyemeyiz” sözlerini anımsatan Mather, “Hala farklı kararlar verebiliriz” çağrısı yaptı.
Patates üretiminde su tüketimini yüzde 50 azalttık
PepsiCo Yiyecek Kategorisi Kıdemli Pazarlama Direktörü Seren Çankırı, dünyanın en büyük tarım işletmelerinden biri olduklarını belirterek, teknoloji ve dijitalleşmenin yenileyici tarım uygulamalarının en önemli parçasını oluşturduğunu söyledi. Çankırı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Düşük basınçlı sulama teknolojilerine ciddi yatırımlar yapıyoruz. 2010 yılından beri net tarla verimini yüzde 30 artırdık, depo firelerini yüzde 26 azalttık. Bir patates üretimi için tüketilen su miktarını yüzde 50, birim patates üretiminde salınan karbon seviyesini yüzde 50 azalttık. Tarımda birim başına kullandığımız suyu Türkiye’de yüzde 50 azaltmayı başardık. Tarlalarımızı yapay zekayla anlık takip ediyoruz. Verim ve kalitenin istenen seviyede olmasını sağlıyoruz. Tarlalarda kullanılan su tüketimini daha da azaltmayı hedefliyoruz.”
Yiyecek atıklarından cipslik patates üretimi
Topraksız tarımla cipslik patates üretimi gerçekleştirdiklerini açıklayan Çankırı, “Toprağı koruyarak beslemek, sürdürülebilir tarımda çok önemli. Bu noktada kendi yiyecek fabrikalarımızda oluşan organik atıklardan, kendi organa-mineral gübremizi üretiyoruz. Bu toprakta da önemli sonuçlar veriyor. Türkiye Pepsi CO çerçevesinde bulduğumuz bir gübre çeşidi natüralist. Bu noktada İngiltere başta olmak üzere diğer Pepsi Co ülkelerine ihraç etmenin gururunu yaşıyoruz. Anadolu Meraları kapsamında yenileyici tarım uygulamalarına devam edeceğiz.”
Enerji sektöründe dönüşüm gerekiyor
EnerjiSA Enerji İletişim Direktörü Göktürk Demirel, dünyada üretilen karbon emisyonunun yüzde 80’inin enerji kaynaklı olduğunu, elektriğin de yüzde 60’ının fosil kaynaklardan üretildiğine işaret ederek, enerji sektöründe bir dönüşüm gerektiğinin altını çizdi. Bu dönüşümün en önemli unsurlarının enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji olduğunun altını çizen Demirel, “Burada yapılacak verimlilik yatırımlarının dönüşü çok hızlı oluyor. Dünyada kabul edilen bazı enerji trendleri var. Elektriğin tüketildiği yerde üretilmesi ve bunun yenilenebilir kaynaklardan yapılması çok önemli. Çatılara kurulan güneş panelleri ve batarya teknolojilerinin gelişmesi bu dönüşümü tetikleyecek unsurlar” diye konuştu. Toplumda bir değişim ve dönüşümü tetiklemek gerektiğine dikkati çeken Demirel, “Enerji dünyasının öncüsü olmak ve bu değişimi şekillendirmek amacımız” ifadelerini kullandı.
Allianz Global Sürdürülebilirlik Müdürü Pırıl Kadıbeşegil, iklim konusunun giderek geliştiğine şahit olduklarını ve sürdürülebilirlik raporlamasının artık finansal raporlama gündemine de girdiğini söyledi.
Türkiye taksonometride öne geçebilir
Dünya Bankası Kıdemli Finans Sektörü Uzmanı Etkin Özen, kaynakların sürdürülebilir yatırımlara kanalize edilmesi perspektifindeki taksonometri konusuna değindi. Avrupa Birliği’nin her ne kadar taksonometreyi uygulasa da, henüz veride karbon gazları dışında sürdürülebilir bir veri seti oluşturulmadığına dikkati çeken Özen, Türkiye’deki gelişmelerin çok da geride kalmadığına işaret ederek, şöyle devam etti: “Türkiye’de finansal sektörün profesyonelliğine, insan gücünün kalitesine baktığınızda, finansal sektör kendini iklim risklerine karşı hazırlıyor ve aksiyon alıyor. Ancak regülasyon ve düzenlemeler, finansal sektörün hızına henüz yetişemiyor. Bu noktada daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsenirse, yeşil finansman, taksanometri konusunda Türkiye öne geçebilir” ifadelerini kullandı.
Yeşil finansman adımları atılıyor
Kalkınma ve Yatırım Bankası Sürdürülebilirlik ve Çevresel, Sosyal Etki Yönetimi Müdürü Erhan Çalışkan, sürdürülebilir finansmanda iklim değişikliğiyle mücadele, yenilenebilir enerji, kaynak verimliliği ve döngüsel ekonominin, temel odak alanları olduğunu söyledi. Avrupa Birliği’nin (AB) sürdürülebilirlik taksonometrisinin 2020’de regülasyon olarak yayımlandığına işaret eden Çalışkan, “Burada iklim değişikliğinin azaltılması, kirliliğe karşı önlem ve kavramlar yer alıyor. Ülkemizde ise Yeşil Mutabakat Eylem Planı yayımlandı ve Ticaret Bakanlığı’mız koordinatörlüğünde yürütülüyor. Burada bir başlık yeşil finansman. Hazine ve Maliye Bakanlığımız çerçevesinde de sürdürülebilir tahvil çerçeve dokümanı hazırlıkları da bir adım olarak yer alıyordu. Bu da Kasım 2021’de gerçekleşti. Yeşil tahvil ve sukuk rehberi de hedefler arasındaydı. Bu da gerçekleşti. Yeşil finansmana yönelik şu anda regülatif anlamda adımlar atılıyor. 2023 yılı sonuna kadar yeşil taksonometrinin hazırlanması hedefleniyor.”
Çelik, alüminyum ve çimento ilk etkilenecek sektörler
Ticaret Bakanlığı Uluslararası Anlaşmalar ve AB Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Bahar Güçlü, sınırda karbon düzenlemesiyle AB’nin karbonu maliyetlemeyi öngördüğünü ve bu sayede yeşil dönüşümü, ürün mevzuatlarının birer parçası haline getirmeyi, bu standartları karşılamayan ürünlerin de AB piyasasına arzının bile mümkün olmayacağını vurguladı. Güçlü, “AB en büyük ticaret ortağımızken, AB değer zincirlerine entegre oluşken bunlardan uyum sağlamamamız mümkün değil” ifadelerini kullandı. Uluslararası şirketlerin, karbon emisyonlarını azaltmak için taahhütler verdiğini söyleyen Güçlü, sınırda karbon düzenlemesine ilk etapta enerji yoğun sektörlerin tabi olacağını belirterek, “Çelik, alüminyum, çimento bunlar arasında. Kimyasallar da öncelikli sektörlerden. Yapı malzemeleri, tekstil gibi sektörleri de dönüşüm ihtiyacı olan sektörler arasında görüyoruz” açıklamasında bulundu. Türkiye’de yeşil finansman eko sisteminin gelişmesi gerektiğini belirten Bahar Güçlü, Türkiye’ye yeşil dönüşüm için sağlanacak 3,1 milyar dolarlık kaynağı da anımsatarak, “Firmalarımızın yol haritalarını belirlemeleri çok önemli. İnovasyona daha fazla vakit ve kaynak ayırmak gerekiyor” diye konuştu.
Fotoğrafı iyi okuyalım risk ve fırsatları çalışalım
TÜSİAD Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu ve Yeşil Mutabakat Görev Gücü Başkanı Fatih Özkadı, Avrupa Birliği Komisyonu’nun sürdürülebilirlik durum teklifi direktifinin taslağını yayınladığına işaret ederek, “Biz bu taslakları, çok iyi çalışarak bunların bize bir tehdit değil, bir fırsata dönüştürülebileceği kanaatindeyim. AB ile yakın ilişkilere sahip KOBİ’lerimizi de derinden etkileyecek düzenlemelerde, TÜSİAD olarak liderlik etmemiz gerekiyor. Özellikle ana sanayinin, yardımcı sanayilerle daha kapsayıcı çalışması son derece önemli. Döngüsel ekonomiye uyum son derece önemli. Daha az atığın, daha fazla değer yaratarak ArGe ve inovasyonla ülkemize katma değer yaratacak şekilde kullanmamızı son derece kıymetli görüyorum. Kamu ve özel sektöre önemli görevler düşüyor. Bu dönemde fotoğrafı iyi okuyup, risk ve fırsatları birlikte çalışmalıyız” diye konuştu.
Sınırda karbondan ‘penaltı’ almayalım
TÜSİAD olarak, iklim değişikliği koordinasyon kurulunun etkin bir paydaşı olduklarını söyleyen Özkadı, özellikle 2053 net sıfır emisyon hedefinin verilmesi memnuniyet verici olduğunu söyledi. Karbon fiyatlandırılmasının, iklim değişikliği etkilerinin azaltılmasında en etkili politika aracı olarak kabul edildiğine işaret eden Özkadı, sözlerini şöyle sürdürdü: “2005 yılından beri AB’de uygulanan ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) mekanizmasının etkin parçası olmamız gerektiği konusunda iyi bir uzlaşı var. Kaldı ki bunu iyi yönetemediğimiz taktirde, sınırda karbon düzenlemesinden ciddi bir penaltı alacağımız da aşikar. Durum böyle olunca aslında Avrupa Birliği, en başından beri çifte vergilendirmeyi, çifte cezalandırmayı istemiyor. İklim kanununun yürürlüğe konulmasını sağlamak ve emisyon ticaret sisteminden oluşan fonun, yine etkin şekilde yeşil dönüşümde kullanılmasını sağlamamız gerekiyor. Avrupa Birliği, Japonya, Singapur’la serbest ticaret anlaşmalarına (STA) belki Meksika ile devam edecek. Bizim bu ülkelerin önünde gidecek şeklide etkin mekanizmalar kurmamız gerekiyor” diye konuştu.
İlk adım enerji tüketiminin ölçümü olsun
TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Enerji, Çevre ve İklim Değişikliği Yuvarlak Masa Başkanı Cevdet Alemdar, Türkiye’de işletmelerin yüzde 99’unun KOBİ’lerden oluştuğunu, istihdamın da yüzde 73’ünün, ihracatın da yüzde 50’den fazlasının KOBİ’ler tarafından yapıldığını söyledi. “Ölçmediğiniz şeyi iyileştiremezsiniz, bilmediğiniz şeyi anlatamazsınız” diyen Alemdar, şöyle devam etti: “Dijitalleşmeyle veri bankası oluşturmak çok önemli. Ben ne kadar, tedarikçim ne kadar enerji tüketiyor, atıklarım ne kadar noktasında bir veri oluşturabilmek ilk adım olabilir. Çevre standartlarını artık okumaya başlamamız bir anlamda yol gösteriyor. Ayrıca şu anda Avrupa Birliği, değer zinciri yasası çıkartmak için çalışıyor. Onu takip etmekte de fayda var. TÜSİAD olarak, doğaya rağmen üreten bir iş modeli olabileceğine inanmıyoruz. Biz doğaya karşı bir mücadele içinde değil, doğayla birlikte gelişen bir insanlık istiyoruz” diye konuştu.
Rekabet gücümüzü artırmada fırsat
İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreter Doç. Dr. Çiğdem Nas, yeşil dönüşümün ek maliyet değil, Türkiye’nin rekabet gücünün artırılması, dünya ekonomisinde daha iyi noktaya gelmesinde bir fırsat olarak görülmesi gerektiğinin altını çizdi. Yeşil Mutabakat’ın, Türkiye-AB ilişkilerinin canlandırılmasını yeniden gündeme taşıdığına işaret eden Nas, “Çünkü AB, tedarik zincirlerini çeşitlendirme ve dirençliliğini artırma çabasında. Gümrük Birliği partneri olarak Türkiye’yi bu sürecin bir parçası yapabilmek önemli bir öncelik. Türkiye için de bu bir fırsat. Türkiye, AB modelinden de esinlenerek kendi içinde bir yol haritasına dönüştürebilir” diye konuştu.
Türkiye hak ettiği yeri almalı
Karbon piyasası yönünde adımların atılmakta olduğunu ve iklim yasasının hazırlandığını gördüklerini söyleyen Doç. Dr. Çiğdem Nas, “Türkiye’de adımlar atıyor ancak vakti kaybetmemeliyiz. Sınırda karbon düzenlemesinin 2023’de yasalaşması ve 2026’da bütünüyle yürürlüğe girmesi bekleniyor. Sektörlerin de buna göre hazırlanabilmesi için vakit kaybetmeden harekete geçmeliyiz. Uluslararası yatırımların da yeşil dönüşüme kanalize edilmesi Türkiye’nin öncelikleri arasında olmalı. Türkiye’nin burada hak ettiği yeri alması gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Konferansın stratejik çözüm ortağı Schnieder Electric.Ana sponsorları; Unilever , Turkcell, EnerjiSA, IC Holding.Altın sponsorları; Shell, Borusan Otomotiv, Ford Otosan, DFDS, Lay’s, Kalkınma Yatırım Bankası.Gümüş sponsorları; Coca-Cola İçecek, Quick Karbon, Kontrolmatik ve Kordsa.
Zirve ikinci gününde de zengin ve orijinal içerik yapısı ile devam ediyor detaylı bilgi ve kayıt için: https://surdurulebilirlik.com.tr/etkinlik/yesil-is-zirvesi-2022/