Norveçli Danışmanlık şirketi DNV-GL tarafından hazırlanan Enerji Dönüşümü 2020 yılı Raporu (Energy Transition Outlook 2020), enerji geçişinin önümüzdeki 30 yılını değerlendiriyor. Yenilenebilir enerji, 2050 yılına kadar hakim kaynaklar olarak görülse de enerjide geçiş ‘çok yavaş’ ilerliyor. Enerji dönüşümünün, enerji işinden çok daha fazlasına bağlı olduğunu ve değişimi hızlandırmak için sektörlerin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurgulayan çalışmaya göre, işletmelerin teknolojiyi daha fazla kucaklaması gerekiyor.*
DNV-GL, enerji sektörü ve iklimin geleceğine dair beklenen değişiklikleri ele alan “Energy Transition Outlook 2020” raporunu yayınladı. Rapor, toplam net enerji talebinin 2032’de zirveye çıkacağını ve daha sonra verimlilik harcamaları sayesinde azalacağını öngörüyor. Verimliliği, enerji dönüşümünün ‘sessiz kahramanı’ olarak nitelendiren DNV-GL Enerji CEO’su Ditlev Engel, rapor ile ilgili değerlendirmesinde, 2050’ye kadar her yıl yüzde 2,3 enerji tasarrufu sağlanacağını belirtti. Bu tasarrufların büyük bir kısmı inşaat, çelik, havacılık ve denizcilik gibi ‘geçişin zor olduğu’ sektörlerden sağlanacak. Politika ve standartlardaki değişiklikler daha az enerji tüketimi anlamına gelirken teknoloji ise bu sektörlerin karbondan arındırılmasına yardımcı olacak.
Toplam enerji talebinin, dönüşümün kendisinden başlayarak enerji sistemindeki diğer her değişikliğin sonucu olduğunu belirten Engel: “Kömürle çalışan bir elektrik santrali yüzde 50-60 oranında atık üreterek verimlilik konusunda düşük bir profil çizer. Öte yandan, yenilenebilir enerji kaynakları ile çalışan bir santral yüzde 80-90 verimlilik oranına sahiptir.” açıklamasını yaptı.
“EV’ler sayesinde, yenilenebilir elektrik kaybedilmeyecek”
2032 yılına kadar binek araç satışlarının yarısını elektrikli araçların (EV’ler) oluşturacağını belirten raporda, verim artışının ana sürükleyicisi EV’lerdeki yükseliş olarak görülüyor. Engel konuyla ilgili açıklamasında: “EV’leri bizi A’dan B’ye götüren sadece bir ulaşım şekli olarak düşünmemeliyiz. Gelecekte, bir EV’yi sisteme bağladığınızda, aktif bir oyuncu haline gelecek. EV’ler veya diğer depolama alanları, herhangi bir alım olmasa bile rüzgar türbini veya güneş paneli tarafından üretilen elektriği asla kaybetmediğinizi garanti edecek. EV’ler daha çok insana ulaştıkça hem kamu hizmetleri hem de iletim sistemi operatörleri için aktif bir oyuncu haline gelecek.” ifadelerini kullandı.
“Gelecekte her şeyi yenilenebilir enerji ile çalıştıramayız”
Enerji dönüşümündeki ilk adım olarak, birçok ülke kömür üretimini aşamalı olarak durdurdu ve çoğu santral doğalgazla çalışan elektrik santralleri ile değiştirildi. Rapor, doğalgazın 2020’lerde en büyük güç kaynağı olacağını ve 2050’ye kadar da zirvedeki yerini koruyacağını öngörüyor. OECD ülkelerinin gaz kullanımını kademeli olarak azaltacağı ancak talebin 2050 yılına kadar Güney Asya’da üç katına çıkacağı da tahminler arasında yer alıyor. Öncelikleri doğru bir şekilde belirlemek için, kömürü mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırmak çok önemli olacak diyen Engel: “Doğalgaz bir süre için en büyük enerji kaynağı olacak ve ardından 2035’te gaza olan talep azalmaya başlayacak. Bunu, dönüşümün önemli bir parçası olarak görüyoruz, çünkü gelecekte her şeyi yenilenebilir enerjiyle çalıştıramayız.” değerlendirmesini yaptı.
Nükleer enerji 2037’de zirvede; yenilenebilir enerji artmaya devam ediyor
Nükleerin geleceği hakkında açıklamalarda bulunan Engel şunları söyledi: “Maliyet açısından bakıldığında, nükleerin enerjinin geleceğinde çok az rolü var. Halihazırda elimizde bu santraller var, ancak bir rol oynayacaksa, o zaman muhtemelen siyasi kararlar veya nükleer inşa etme istekleri yüzünden olabilir. Yeni nükleer üretim, pek göreceğimiz bir şey değil.”
Rapordaki tahminlere göre, güneş ve rüzgar 2030 yılında küresel elektriğin yüzde 24’ünü ve 2050’de yüzde 62’sini birlikte sağlayacak. O zamana kadar ise beklendiği üzere fosil yakıtlar ile değil; birbirleri ile rekabet edecekler. 2020 yılını “sonun başlangıcı” olarak değerlendiren Engel: “Önümüzde uzun bir yol var. Yenilenebilir enerji ile üretim, enerji talebinin zirvesinden sonra bile artmaya devam edecek.” dedi.
Karbon fiyatlandırmasının kaçınılmazlığı ve maliyet etkinliğinin faydaları
DNV-GL raporunda, ortalama karbon fiyatlarının ton CO₂ başına 20 ila 80 dolar arasında değişeceği, Rusya gibi ölçeğin alt ucunu uygulayan ülkeler ve Avrupa’da daha yüksek fiyatlar belirleyen ülkeler bulunduğu için fiyatların da bölgesel olarak değişeceği tahmin ediliyor. Birçok ülkenin yüksek karbon fiyatları ile boğuştuğunu belirten Engel: “Bu sadece bir karbon fiyatı sorunu değil; sorun, karbon fiyatının ne kadar yüksek olduğudur. Karbon fiyatları, enerji geçişini hızlandırmanın çok hızlı ve etkili bir yolu ancak 80 doların üzerine çıkarsanız, daha büyük etkileri olacaktır. Birçok ülkenin sorunu karbon fiyatlarının yüksek olmasıdır.” dedi.
Rapor, yenilenebilir enerji üretimi ile fiyatlar düşmeye devam ederken yüksek karbon fiyatları nedeniyle fosil yakıt fiyatlarının ise artış göstereceğini vurguluyor. 2050 yılında kurulacak açık deniz rüzgar üretim kapasitesinin 2019’daki fiyatının yüzde 38’ine denk düşeceği örneğini veren rapor, güneş enerji sektöründe ise hızla gelişen teknoloji sayesinde daha sert bir fiyat düşüşü yaşandığını belirtiyor.
KISA DÖNEMDEKİ BEKLENTİLER
1. COVID-19, bu yıl küresel enerji talebini yüzde 8 azaltacak
– Enerji talebi 2021’den itibaren tekrar toparlanacak olsa da, daha düşük bir tabandan ve geri kalanı için 2050 yılına kadar, yıllık küresel enerji talebi, pandemi öncesi DNV-GL tahminlerinden yüzde 6 ila 8 daha düşük dalgalanacak.
– Uzaktan çalışma ve daha az işe gidip gelme gibi salgınla bağlantılı davranışsal değişimler, enerji kullanımını düşürücü kalıcı bir etkiye sahip olacak.
2. Enerjiye bağlı CO2 emisyonları, pandemi ile zirveye ulaştı
– 2019’da ulaşım için enerji kullanımı zirveye ulaştı.
– COVID-19, en yüksek petrol talebini öne çıkardı; yağ kullanımı bir daha asla 2019 seviyelerini geçemez.
3. Teknoloji, doğru şekilde ölçeklendirilirse, Paris Anlaşması ile uyumlu bir gelecek sağlayabilir
– Güneş PV, rüzgar ve depolaması için cesaret verici ilerleme kaydedildi ve devam etmesi bekleniyor.
4. Piyasa güçleri tek başına azaltılması zor sektörleri tespit edemeyeceği için daha güçlü politikalara ve düzenlemelere ihtiyaç var.
– Endüstride yüksek ısı proseslerinin dekarbonizasyonu, binaların ısıtılması ve ağır nakliye çok yavaş ilerliyor.
– Hidrojen, Karbon yakalama ve Depolama (CCS) ve daha fazla enerji verimliliği iyileştirmeleri dahil olmak üzere çözümler mevcut ancak bunların ölçeklendirilmesi için net politikalara ihtiyaç var.
UZUN DÖNEMDEKİ BEKLENTİLER
1. Hızlı elektrifikasyon, enerji karmasını 2050 yılına kadar dönüştürecek
– Nihai talep karmasında elektriğin payı, 2050’ye kadar bugünün seviyesinin iki katından fazla artacak.
– Dünya çapında satılan binek araçların yarısı, 2032 yılına kadar elektrikli araç olacak.
2. Güneş PV ve rüzgar – eşit oranda – enerji üretimine hakim olacak
– Yenilenebilir enerji kaynaklarından güç alan elektrifikasyon, enerji yoğunluğunu yavaşlatıyor ve bu da 2032’de dünya çapında enerji kullanımının zirveye çıkmasını sağlayacak.
– Bağlantı ve esnekliğe yapılan önemli yatırım, 2050’ye kadar yüzde 62 civarında yenilenebilire pay sağlayacak.
3. Doğalgaz, önümüzdeki on yılda en büyük enerji kaynağı olacak ve 2050’ye kadar da öyle kalacak
– Ancak 2050’de kullanılan doğal gazın sadece yüzde 13’ü dekarbonize edilecek
4. Sabit enerji talebine ve artan yenilenebilir payına rağmen, enerji geçişi Paris Anlaşması’nı yerine getirmek için yeterince hızlı değil.
– Büyük ihtimalle yüzyılın sonunda 2,3 ° C ısınmaya doğru gidiyoruz.
– Çok daha fazla yenilenebilir enerji, dekarbonizasyon, enerji verimliliği iyileştirmesi ve karbon yakalama gerekiyor.
– Ülkeler, GSYİH’nın gittikçe daha az bir payını enerjiye harcayacak ve enerji dönüşümünü hızlandırmak için ek yatırımlara izin verecek.