McKinsey & Company, C40 Kentleri İklim Liderliği ağıyla birlikte, şehirlerin iklim değişimine uyum sürecini ele alan bir rapor hazırladı. Farklı özelliklere sahip şehirlerde uygulanabilecek 15 yüksek potansiyelli eylem önerisinin yer aldığı raporun yerel yönetimlerde liderlerin stratejilerine destek olması bekleniyor. Başarılı bir uygulama için, sürecin 4 adıma bölünerek yönetilmesini öneren McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi; ‘yönetişim’, ‘stratejik planlama’, ‘izleme-raporlama’, ‘kapasite geliştirme-paydaş yönetimi’ ve ‘finansman’ unsurlarına mutlaka dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı.
McKinsey & Company ve C40 Kentleri İklim Liderliği (C40 Cities Climate Leadership) ağı, hazırladıkları bir raporla şehirlerin iklim değişimine nasıl uyum sağlayabileceğini araştırdı. İklim değişikliğinin, orman yangınları ve sel gibi doğal afetlerin hem şiddetini hem de sıklığını doğrudan artırabileceğine dikkat çeken rapor; yerel yönetimlerdeki liderlerin öncelikleri belirlemelerine ve eylem yollarını seçmelerine yardımcı olmayı amaçlıyor. Raporda, farklı özelliklere sahip şehirlerde uygulanabilecek 15 yüksek potansiyelli eylemden oluşan bir başlangıç listesi yer alıyor. McKinsey uzmanlarına göre; bu eylemlerden dördü, her profilden şehri güçlendirerek sistemik dayanıklılık oluşturuyor. Diğer on bir eylem ise belirli fiziksel iklim risklerini hedefliyor. Çözüm için önerilen eylemlerin birçoğu bir yandan iklim değişimi riskini azaltırken diğer yandan da karbon emisyonlarının düşmesini sağlıyor. Kendine özgü koşullarıyla her şehrin kendine uygun eylemleri önceliklendirmesi gerekeceğinin belirtildiği raporda; başarılı bir uygulama için yapılması gerekenler 4 adımda toplanıyor ve süreç boyunca 5 unsurun dikkatle takip edilmesi öneriliyor.
Deniz seviyesinin yükselmesi ve seller, 2050’ye kadar 800 milyon insanı etkileyebilir
McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi raporla ilgili yaptığı açıklamada, “Şehirler, iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak artan risklerin ön saflarında yer alıyor. Dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. 2050 yılına kadar bu oranın yüzde 68’e çıkması bekleniyor. Şehirler genellikle; kıyı şeritlerinde, dere yatakları çevresinde ve adalar gibi belirli iklim riski taşıyan yerlerde yer alıyor. Yerel yönetimler tedbirlerini alırken şehir sakinlerinin de yaşamlarını ve geçim kaynaklarını korumak için iklim değişimine uyum sağlamaları gerekiyor. Zira 2050 yılına kadar, 800 milyondan fazla kent sakini deniz seviyesinin yükselmesinden ve kıyılardaki selden etkilenebilir. Ayrıca 650 milyon kişi su kıtlığı ile karşı karşıya kalabilir” dedi.
Raporun eylem odaklı bir çağrı olduğunu vurgulayan Can Kendi sözlerini şöyle sürdürdü: “C40 Kentleri İklim Liderliği ağıyla birlikte hazırladığımız bu raporun ve paylaştığımız 15 yüksek potansiyelli eylem önerisinin, şehirlerdeki iklim değişikliği risklerinin ele alınmasında faydalı bir rehber olacağına inanıyoruz. Coğrafi konumuna, doğal özelliklerine, altyapı durumlarına ve finansal imkanlarına bağlı olarak her şehir, bu eylemlerden kendisi için öncelikli olanları belirleyebilir. Bununla birlikte başarılı bir uygulama için önerdiğimiz 4 adımı ve mutlaka dikkat edilmesi gereken 5 unsuru özellikle belirtmek isterim. İlk adım; şehirlerin, bugün karşı karşıya oldukları ve önümüzdeki on yıllarda gerçekleşmesi muhtemel tehlikeleri belirleyerek işe başlamasıdır. İkinci adımda; şehrin şartları göz önüne alınarak mevcut ve potansiyel uyum eylemlerinin listesi oluşturulmalıdır. Üçüncü adımda da belirlenen eylemler için şehir özelinde fizibilite analizleri yapılmalı ve son olarak da etkili bir uygulama planı hazırlanmalıdır. Şehirlerin uyum planlarının verimli ve etkili olması için de ‘yönetişim’, ‘stratejik planlama’, ‘izleme-raporlama’, ‘kapasite geliştirme-paydaş yönetimi’ ve ‘finansman’ dikkat edilmesi gereken 5 unsur olarak öne çıkıyor.”
İklim değişikliğine karşı şehirlerin dayanıklılığını artıracak 4 eylem
Genel olarak tüm şehirlerin iklim değişikliğine karşı dayanıklılığını artıracağı belirtilen 4 eylemin ilki, risklerin değerlendirilmesi başlığını taşıyor. Şehir için tehlike haritalarının oluşturulması, mekânsal analizlerin ve etki değerlendirmelerinin yapılması öncelikle atılması gereken adımların başında geliyor. McKinsey uzmanları, bu risklerin şehir planlarına dahil edilmesini ve erken uyarı sistemlerinin, protokollerinin hazırlığını da ikinci ve üçüncü eylemler olarak öneriyor. Dördüncü sırada ise; olası doğal felaketler karşısında insanları mali açıdan koruyacak iklim sigortasının sağlanması yer alıyor.
McKinsey uzmanları, şehirleri tehdit eden 5 büyük tehlikeye karşı 11 eylem önerisi sunuyor
McKinsey uzmanlarının ele aldığı diğer 11 eylem, iklim değişiminin neden olduğu 5 temel tehlikeye karşı şehirleri korumayı amaçlıyor. Bu tehlikelerden aşırı sıcaklıklara karşı hem sokak seviyesinde hem de kentsel ölçekte ısıyı azaltan 2 çözüm öneriliyor. Bunlar; caddelerin, sokakların ağaçlandırılması ve güneşi yansıtan teknikler kullanılarak ‘serin’ kaldırımlar oluşturulması. İç kısımlarda yaşanan su baskınlarını önlemek için yapılması gerekenler; ‘nehir havza yönetimi’ ve ‘doğaya dayalı sürdürülebilir kentsel drenaj çözümleri’ başlıkları altında toplanıyor. Kıyılardaki sel ve fırtına dalgalarına karşı şehirleri korumak için ise 3 eylem önerisi bulunuyor. Bunların başında, bitkilerle doğal engellerin oluşturulması geliyor. Bent kapakları, dalgakıranlar gibi kıyı yapay bariyerleri ikinci sırada yer alırken, sel ve fırtınaya dayanıklı yüksek binaların yapılması da diğer bir eylem önerisi.
Son 2 tehlike olarak ele alınan kuraklık ve orman yangınları için de raporda 4 eylem önerisi sunuluyor. Kuraklık tehdidine karşı, iletişim ve toplumu bilinçlendirme çalışmalarına dayanan su koruma davranış programlarının etkili olacağının altı çiziliyor. Ayrıca su boru hatlarının yüksek teknolojili sistemlerle takip edilmesinin, sistemdeki sızıntıların hızla fark edilmesini ve bu nedenle oluşabilecek su kayıplarının önlenmesini sağlayacağı belirtiliyor. Orman yangınlarına karşı ise kalkınma planı başlığı altında ele alınan 2 yaklaşım var. Bunlar; yapı izinlerinde tutuşmaya dayanıklı malzemelerin zorunlu tutulması ve yangına meyilli alanlarda yapılaşmanın azaltılması olarak öne çıkıyor. Son olarak da yangınların çıkmasını önleyici ormancılık yöntemlerinin uygulanması öneriliyor.
700 milyonu aşan nüfusuyla C40 kentleri, küresel ekonominin yüzde 25’ini oluşturuyor
McKinsey & Company’nin bu rapor için iş birliği yaptığı C40 Kentleri İklim Liderliği ağı, içlerinde İstanbul’unda bulunduğu dünyanın en büyük 97 şehrini birbirine bağlıyor. Daha sağlıklı ve daha sürdürülebilir bir geleceğe giden yolda cesur bir iklim eylemi gerçekleştirmek için bu platformda bir araya gelen şehirler, 700 milyondan fazla insana yaşam alanı sunuyor. Aynı zamanda küresel ekonominin dörtte birini temsil eden C40 üyesi şehirlerin belediye başkanları, yerel düzeyde Paris Anlaşması’nın en iddialı hedeflerini gerçekleştirmeye ve soluduğumuz havayı temizlemeye kararlı olduklarını belirtiyor.
İklim değişikliği; insanları, varlıkları ve hizmetleri kısacası tüm yaşamı tehdit ediyor. Şehirlerin iklim değişimine uyum için gündemlerini geliştirmelerine yardımcı olmak amacıyla hazırlanan bu raporun, bir başlangıç noktası ortaya koyması ve yerel yönetimlerde liderlerin stratejilerine destek olması bekleniyor.
İlgili raporun tamamına BURADAN ulaşabilirsiniz.