Güneş enerjisi sistemlerini oluşturan parçaları Türkiye’de üretmek için kolları sıvayan EkoRe şirketinin CEO’su Serhan SÜZER ile güneş enerjisi teknolojilerinden, finansman mekanizmalarına, piyasadaki eksikliklerden, yenilenebilir enerji konusundaki hassasiyetlerine kadar pek çok konuyu görüştük. Tüm dünyada enerji modellerinin “yerinde üretim-yerinde tüketim” ve “yenilenebilir enerji” üzerine kurulmaya başlandığını belirten Süzer’e göre, Türkiye’nin de bu eğilimi destekleyecek adımları hızla atması gerekiyor.*
Röportaj: Esen ERKAN
EkoRE’nin kuruluş süreci ve çalışmaları hakkında bilgi alabilir miyiz?
Şahsen ben güneş enerjisi sektörüne 2011 senesinin aralık ayında CSP teknolojisiyle giriş yaptım. EkoRE’nin ilk kuruluşu da 2012 aralık ayına dayanıyor. 2013 senesinde CSP şirketimi yabancı bir yatırımcıya sattıktan sonra aynı sene EkoRE şirketini aktif hale getirdim. Önce proje geliştiren sonra EPC hizmeti veren şirketimiz yaklaşık 20 MW’lık GES projesini geliştirdi, devreye aldı ve farklı aşamalarda sattı.
Tüm bu süreçler içinde faaliyete geçtiğimiz 2013 senesinden itibaren Türkiye’de silisyum madeninden güneş paneline kadar bütün süreçleri kapsayacak entegre güneş paneli üretimi konseptiyle ilgili teknik çalışmalar yaptık. Bu çalışmaları 2016 senesinde somut hale getirdik. O yıldan beri sürekli üzerine koyarak geliştirdiğimiz projemiz artık ortaya çıktı ve her açıdan yatırıma hazır hale geldi.
“Süper teşvik” olarak da bilinen “Proje Bazlı Yatırım Teşvik Sistemi”nden yararlanacak firmalar arasında yer alıyorsunuz. Teknoloji transferi ve AR-GE faaliyetlerinin teşvik edildiği bu sisteme başvurma planınız nasıl gelişti? Hangi alanlardaki çalışmalar ile sektöre neler kazandırılması planlanıyor?
2016 senesinde entegre güneş paneli üretim tesisi projemizin arazisini tahsis ettik. Fabrikanın makine ekipmanlarını alacağımız ve birlikte ARGE çalışması yapacağımız teknoloji çözüm ortağımızı seçtik. Gerekli ilk yatırımları yaptık. Entegre güneş paneli üretimi projemizi bulunduğumuz bakanlıklarda ve her yerde anlatıyorduk. “Proje bazlı teşvik” kanunu çıktığında bundan haberimiz oldu. Çalışmalarımız hazır olduğu için aynı hafta içinde başvurumuzu tamamlayıp başvurduk.
Sonucunda süper teşvik alan 19 firmadan biri olduk. İlgili karar resmi gazetede geçen sene haziran ayında çıktı. Tabii burada yanlış bir algı var. Herkes bunu bize verilen para gibi algılıyor. Bu yanlış. Evet, aldığımız Süper Teşvik 4.2 Milyar TL civarında ve konu olan yatırım 3.8 Milyar TL. Bu şu anlama geliyor: Önce toplamda 3.8 milyar TL’ye ulaşacak yatırımı yapmamız gerekiyor ki, üretime başlayalım, satış yapalım, ihracat yapalım, gelir elde edelim. Tüm bu aktiviteler sonucunda ödenecek vergi ve gümrük gibi yükümlülükler ortaya çıksın. Bu teşviğin konusu da bu ortaya çıkacak yükümlülüklerle ilgilidir.
“Kristal teknolojide ingot, wafer, hücre ve modül üretimi gibi 4 önemli üretim aşamasının bir arada olduğu büyük bir tesis kuruyoruz. Proje alanımız yaklaşık 620 dönüm. Sahanın büyüklüğünü kafanızda canlandırmanız için arazinin yaklaşık 85 futbol sahasına tekabül ettiğini söyleyebilirim. Bu büyüklükte bir arazi bütün süreçleri içinde toplamda 2 GW’lık bir kapasiteyi barındırabilir. Yani teşviğe konu olan 1 GW’lık kapasitenin 2 katı.”
Niğde’de kurulacak entegre tesis ne zaman faaliyete geçecek? Tesisin istihdam olanakları ve üretim kapasitesi hakkında bilgi alabilir miyiz?
İlk güneş panellerini önümüzdeki senenin ilk çeyreğinde çıkarmayı planlıyoruz. Hatta mümkünse bu senenin sonuna yetiştirmeye çalışacağız. Panel ve hücre üretimi yatırımlarını aynı anda başlatacağız. Hücre üretimi panel üretiminden sonra başlayacak. Yani önümüzdeki sene hem hücre hem de panel üretimlerinin faaliyete geçmiş olmasını planlıyoruz.
Toplamda 1 GW’lık fabrikada 1.500 istihdam yaratmayı planlıyoruz. Tabii bu istihdam sayısı fabrikanın kapasitenin büyümesiyle artacaktır.
Bu dev projenin kapsamını iyi anlamak gerekiyor. Kristal teknolojide ingot, wafer, hücre ve modül üretimi gibi 4 önemli üretim aşamasının bir arada olduğu büyük bir tesis kuruyoruz. Proje alanımız yaklaşık 620 dönüm. Sahanın büyüklüğünü kafanızda canlandırmanız için arazinin yaklaşık 85 futbol sahasına tekabül ettiğini söyleyebilirim. Bu büyüklükte bir arazi bütün süreçleri içinde toplamda 2 GW’lık bir kapasiteyi barındırabilir. Yani teşviğe konu olan 1 GW’lık kapasitenin 2 katı. Vizyonumuz da talebi sürekli arttırıp kapasite artışlarını yapma üzerine kurulu. Yani iç pazarda talep oluşursa veya ihracatımızı arttırdığımız takdirde kapasite artışı için gerekli ek yatırımları da yapıyor olacağız.
Yatırımcının projesinden, devletin geliştirdiği proje modeline geçişi nasıl yorumluyorsunuz? Sizce, liberalleşen enerji piyasası bundan nasıl etkileniyor?
Ben bütün piyasaların eninde sonunda liberalleşmesinden yanayım. Yani devletin geliştirdiği proje modelindense öztüketim veya PPA (elektrik satın alma sözleşmeleri) modellerinin teşvik edilmesi gerekir. Yani her binanın veya elektrik tüketim noktasının kendi enerjisini kendi yatırımıyla ya da başka bir yatırımcı aracılığıyla üretmesi sağlanabilmelidir. Bu sağlanırsa teşviğe de gerek kalmaz. Yaratılan algının tersine, yenilenebilir enerjinin, sektör liberalleştiğinde teşviğe ihtiyacı yoktur.
Tüm dünyadaki enerji modelleri “yerinde üretim ve yerinde tüketim” ve “yenilenebilir enerji” üzerine kurulmaya başlandı. Bizim de bu eğilimi destekleyecek adımları hızla atmamız gerekiyor. Burada “öztüketim” için gerekli kanunlar ve yönetmelikler var, isteyen bunu yapabilir” gibi yorumda bulunanlar da şunu söylemek isterim: Kanun ve yönetmelikler önemli tabii ama esas işin özüne ve pratikte ne olduğuna bakmak gerekiyor. Öztüketimde yeteri kadar talebin oluşmamasının iki sebebi var. Birincisi uygulamada herkes büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. Belediyesi veya ilgili kurum ve kuruluşlar bu santrallerin kurulumunda her türlü zorlukları çıkarıyorlar. Bu uygulamaların tarafsız, şeffaf ve belli bir süre içinde yapılıyor olması gerekir. Örneğin “başvuru tarihinden sonra en fazla 1 hafta içinde” izinlerin çıkıyor olması gerekir. Herkese eşit ve hızlı işleyen bu uygulamalar için de kimseden ekstra bir beklenti içine girilmemesi gerekir.
Bir de tabii öztüketim modeli için finans mekanizmaları üzerinde çalışılması gerekir. Burada bankalara ve finansman kuruluşlarına iş düşüyor.
“Her binanın veya elektrik tüketim noktasının kendi enerjisini kendi yatırımıyla ya da başka bir yatırımcı aracılığıyla üretmesi sağlanabilmelidir. Bu sağlanırsa teşviğe de gerek kalmaz. Yaratılan algının tersine, yenilenebilir enerjinin, sektör liberalleştiğinde teşviğe ihtiyacı yoktur.”
Bankacılık sektörü dışında finansmanın hızlanması ve sağlıklı bir finansman yapısı için en azından PPA (enerji satın alma sözleşmeleri) modeliyle farklı yatırımcıların sermayelerinin bu işe aktarılması sağlanmalıdır.
Son olarak Türkiye’de “dağıtım şirketleri” gerçeği olduğunu söylemem gerekiyor. Onların da içinde olduğu ve sektörde bütün tarafların kazanacağı bir model çok rahat yaratılabilinir. Bu konuda önderlik eden Enerjisa’nın yaptığı çalışmaları takdir etmek gerekiyor. Dağıtık sistemlerle ilgili bir departmanları var. Yenilenebilir enerji ve dağıtık sistemlerin önüne taş koymak yerine tam tersine dönüşüme liderlik yapıyorlar. Darısı diğer dağıtım şirketlerinin başına.
Planlanan yenilenebilir enerji kaynak alanları-YEKA’lar için sektörün beklentileri nelerdir? Sizin önerileriniz…
Güneş enerjisinde 2017’deki canlılık bir anda bıçak gibi kesildi. Sektörü canlandırmak için 50 MW’lık mini YEKA’lar veya 200 MW’ın üzeri büyük YEKA’lar kısa ve orta vadede sektöre ilaç gibi gelir. YEKA’larla ilgili bizim EkoRE olarak herhangi bir beklentimiz yok. Biz işin teknoloji tarafında kalmak istiyoruz. İhaleye katılan ve kazanan bütün firmalara yüksek verimli panellerimizi vermek isteriz. Bu konuda herkese eşit mesafedeyiz ve işbirliklerine açığız.
Sizce yenilenebilir enerji, bu alana yatırım yapacak yeni şirketlere, bağımsız girişimcilere nasıl bir fırsat sunuyor? Banka finansman modelleri ve yeni yatırımcılar için tehditler neler olabilir?
Çok güzel fırsatlar var. Sektörün yeniden yapılandırılma aşamasında herkese iş düşüyor. Yenilenebilir enerji yatırımcıları ve girişimcilerin, teknoloji üreticilerinin, kendi öztüketimi için dağıtık sistemlere ihtiyaç duyacak şirketlerin ve bankaların yapabilecekleri birçok farklı işler var.
Örneğin çatı üstü veya dağıtık sistemlerin piyasası tam olarak açıldığında pasta herkes için ciddi anlamda büyüyecek.
Aynı şekilde memleketimizde ve tüm dünyada farklı bölgelerde büyük enerji santralleri ihaleleri yapılmaya devam edilecek. Bu projeleri de yatırımcıların ve bankaların takip etmeleri gerekir. Yakın coğrafyada, özellikle Afrika’da ve Orta Asya’da büyük fırsatlar var. Biz de EkoRE olarak işini düzgün yapan ve güneş enerji sektörüne hizmet etme gayretiyle hareket eden bütün firmalarla işbirliğine açığız.
Bir parantez de bankacılık sektörümüze açalım. Türkiye’deki bankacılar çok eskide kaldılar. Birçoğu hala işin doğasını anlamıyor. Proje finansmanı dedikleri şey gerçekte proje finansmanı değil. Bankacıların bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor. Yoksa bu yenilikçi ve dünyamız için çok önemli olan sektörü olması gerektiği kadar destekleyemeyecekler. Bu konuda da bankacıların kendilerini ciddi anlamda geliştirmeleri ve bakış açılarını değiştirmeleri gerekiyor.
Yönetmelik taslağı yakın zamanda kamuoyu görüşlerine açılan elektrik depolama faaliyetleri ile ilgili gelişmeleri ve ülke hedeflerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok olumlu buluyorum. Enerji depolama yönetmeliğini kurgulayan ve bu konuda emek veren herkese buradan teşekkür etmek istiyorum.
Elektrik depolama bana göre güneş enerjisinin olmazsa olmazı. Fosil yakıt lobisinin sürekli “baz yükünüz yok, o yüzden fosil yakıtlara ihtiyacınız var” tezini çürütüp onların kamuoyunu ve ilgili siyasileri yanlış yönlendirmesinin önüne geçebilecek en önemli unsur olarak görüyorum. O yüzden elektrik depolamayla yapılmış yenilenebilir enerji projelerinin ve batarya teknolojileriyle ilgili ARGE çalışmalarının her türlü desteklenmesi gerekiyor.
“İster dağıtık sistem ister santral modeliyle olsun, her halükarda mutlaka ihtiyacımız olan enerjiyi tamamen yenilenebilir enerjiyle karşılamamız gerekiyor.”
Gündelik hayatınızda yenilenebilir enerji konusundaki hassasiyetleriniz nelerdir?
Bu konuda şahsen ciddi hassasım. Örnek vermek gerekirse ofisimizin çatısında GES kurduk. Aynı zamanda mikro rüzgar türbinimiz de var. Bir de Türkiye’de ilk elektrikli araç kullananlardanım. 2013’ten beri ısrarla %100 elektrikli araç kullanıyorum. Dağıtık sisteme uygun olarak elektriği yenilenebilir enerji kaynağından üretip solar elektrikli araçların beslenmesini sağlamamız gerekiyor. Hem ekolojik hem de ekonomik anlamda doğru model bu.
Son olarak, dünyanın geleceği için enerji alanında “en çok” ne ya da nelere ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz?
Tüm dünyada %100 yenilenebilir enerjinin kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bu ister dağıtık sistem ister santral modeliyle olsun, herhalükarda mutlaka ihtiyacımız olan enerjyi tamamen yenilenebilir enerjiyle karşılamamız gerekiyor.
Fosil yakıtların da enerji için yakmak yerine hammadde olarak kullanılması gerekiyor.. Yani petrolün petro-kimya sektöründe, doğalgazın da gübre üretiminde kullanılması gerekiyor. Bu anlamda plastik gibi üretilen maddelerin mutlak geri dönüştürülebilir olması gerekiyor. Fosil yakıtları yakarak hem doğamızı kirletip iklim değişikliğine sebebiyet veriyoruz, hem de gelecek nesiller için çok önemli olabilecek hammaddeyi harcıyoruz.
Eklemek istedikleriniz…
Niğde Bor OSB’de kuracağımız tesisle ilgili diğer detayları sizlere aktarmak isterim. Bu yatırım ile Niğde, Türkiye’de güneş enerjisinin merkezi konumuna gelecek, aynı zamanda Türkiye de güneş enerjisinde global güneş enerjisi sektörü için ülkelerden biri haline gelecek. Fabrikamızda 1.500 kişi istihdam etmeyi planlıyoruz. Ayrıca burayı güneş enerji üssü yapmak istiyoruz ve bizimle birlikte buraya gelecek inverter, solar kablo, konstrüksiyon ekipmanları ve batarya sistemleri üreten 1. Sınıf firmaları etrafımızda toplanmasını istiyoruz.
Mersin limanından Dünya’ya ihracat yapmayı planlıyoruz ve uzun vadeli planlamamızda ürettiğimiz ürünlerin %80’ini ihraç edeceğiz. Fabrikamız da yüksek teknolojiyi de Niğde’ye getiriyor olacağız. Heterojunction teknolojisiyle Dünya’da tek taraflı en yüksek hücre verimliliklerinden %23,5’un üzerine çıkacağız. Bu verimliliği ARGE çalışmalarıyla sürekli arttırıyor olacağız. Çift taraflı hücre verimliğinde de %30’a kademeli olarak yaklaşmayı hedefliyoruz. Heterojunction teknolojisinin yanısıra “Elmas Tel” teknolojisiyle ince dilimleme yapacağız, “SmartWire” Bağlantı Teknolojisiyle yüksek verim elde edeceğiz ve “ileri seviyede kontrol ve test sistemleri” ile yüksek kalitede ürünler çıkaracağız. İlk ürünümüz 335 W’lık tek taraflı 60 hücreli panel olacak. Bunu daha sonra 420 W’lık çift taraflı 60 hücreli panel üretimi takip edecek. Her zaman hedefimiz tüm enerji türlerinde en düşük LCOE’yi (Levelized Cost of Electricity: Bir değere indirgenmiş elektrik üretim maliyeti) elde etmek olacak.