Arif Cem GÜNDOĞAN
TSKB Sürdürülebilirlik Danışmanlığı A.Ş.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) bağlamında yürütülen ve insan kaynaklı iklim değişikliği ile küresel mücadelenin detaylarının şekillendirildiği Taraflar Konferansı’nın 24.sü (nam-ı diğer COP24) 2-16 Aralık 2018 tarihinde Polonya’nın fosil yakıt kaynakları ile ünlü Silezya bölgesinde düzenlendi. İklim zirvesine dünyanın hemen her yerinden 23.000’i aşkın delege katılım sağlarken, müzakereciler Paris Anlaşması’nın nasıl uygulanacağına dair bazı kuralları netleştirme şansı buldular. Müzakerelerde ilerleme sınırlı, zirve esnasında paylaşılan bilimsel bulgularsa çok çarpıcıydı.*
COP24’in genel önemi, zirvenin sonunda üzerinde uzlaşılmış olması gereken Paris Anlaşması’nın nasıl hayata geçirileceğinin netleştirildiği “Kural Kitabı” idi. Bu bağlamda epey yol alındı, kuralların belirgin bir kısmı şekillendi. Diğer yandan piyasa temelli mekanizmalar ve iklim finansmanı gibi bazı kritik alanlar üzerinde halen uzlaşılamayan konular olarak taca atıldı. COP24 öncesinde ve zirvenin açılışına damga vuran ise bilim insanlarından gelen endişe verici çağrılardı. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 6000’den fazla bilimsel çalışma bulguları taranarak kaleme alınan 1.5oC Özel Raporu (SR1.5) bilindiği üzere iklim zirvesinden hemen önce kamuoyu ile paylaşılmış, basında geniş yankı bulmuştu. Raporun ana bulguları arasında yer alan kritik mesajlardan en önemlisi sera gazı emisyonlarının mevcut şekilde artmaya devam etmesi halinde küresel sıcaklık ortalamasındaki artışın 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçeceğine kesin gözüyle bakılıyor. 1,5ºC sınırı bilindiği üzere sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak ve yoksulluğu önlemek bağlamında kritik öneme sahip. Küresel ısınmayı 1,5ºC ile sınırlandırmak, ekolojik sistemler ve yaşam alanları üzerindeki birçok kalıcı etkinin önlenmesi anlamına da geliyor. Bunu başarabilmek içinse küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. Bu hedef tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde geniş kapsamlı dönüşümler gerektirmekte. Not düşmek gerekir ki Paris Anlaşması kapsamında masaya koyulan taahhütler, sıcaklık artışını 1,5°C’de sınırlandırabilmeye yeterli değil. Yani ülkelerin daha çok çaba sarf etmesi gerekmekte.
Bu aciliyet mesajları COP24’ün ilk haftasında en çok konuşulan konuları teşkil etti. Zirve boyunca teknik ve politik düzlemlerde müzakereler sürdürüldü; ülkeler ve benzer çıkarlara sahip ülke blokları zaman zaman zorlu bir şekilde, zaman zaman da benzersiz bir uyum içinde ilerleme kaydetmeye çalıştılar. Zirve sonunda anlaşmaya taraf ülkeler küresel iklim eylemini daha şeffaf ve detaylı bir biçimde incelemeyi olanaklı kılabilecek “en ortak kurallar bütünü” üzerinde mutabık kaldılar. Bunun yanı sıra özel sektör, sivil toplum, bilim dünyası farklı girişimler ve inisiyatifler üzerinden iklim eyleminin sadece devlet düzeyinde kalmadığını; tüm aktörlerin katılımının esas olduğunun altını çizdiler. Paris Anlaşması Kural Kitabı’nın yanı sıra COP24’ün önemli sonuçlarından bir diğeri taraf ülkelerin 2020 yılına kadar halihazırdaki iklim değişikliği mücadele hedeflerini içeren Ulusal Niyet Katkı Beyanı (NDC) belgelerini yenileme konusunda anlaşmaları oldu. Bu yenilenmiş belgelerin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin 2019’da düzenleyeceği ve iklim değişikliği odaklı özel zirvede sunulması bekleniyor.
Paris Anlaşması’nı imzalayan ancak özel şartlarına ilişkin birtakım çekincelerinden dolayı henüz resmen taraf olmayan Türkiye zirve boyunca kendi koşullarını ve taleplerini ifade etmek için girişimlerde bulundu. BMİDÇS’ne göre gelişmiş ülkelerle aynı grupta yer alan Türkiye’nin ilgili ekten çıkmak ve kendi sosyo-ekonomik koşullarına yakın gelişmiş ülkelerle aynı ekte yer almak isteğine ilişkin yürütülen gayrı-resmi istişare süreci önceki 2 zirvede olduğu gibi çözüme ulaşılamadan sona erdirildi. Türkiye, anlaşmaya resmen taraf olmayan sınırlı sayıdaki ülkelerden birisi olarak bundan sonraki zirvelerde Paris Anlaşması’na ilişkin müzakere oturumlarında oy hakkı bulunmadan gözlemci statüsü ile bulunacak. Bu durum, piyasa temelli mekanizmalar şekillendirilirken Türkiye’nin ilgili mekanizmaların kurallarını etkileme şansını kısıtlıyor ve ortaya çıkacak potansiyel fırsatlardan yararlanmasını engelliyor. Türkiye’nin konumunun Şili’de gerçekleştirilecek zirvede (COP25) yeniden ele alınacağını öngörmek mümkün olsa da BMİDÇS bütünlüğünün bozulma ve Paris Anlaşması’nda olası imtiyaz taleplerinin artabileceği endişeleri Türkiye’nin taleplerine olumsuz yansımaya devam edecek gibi gözükmekte. Paris Anlaşması’na müdahil olmayan ülkelerin ekonomik anlamda risklere daha açık ve düşük karbon ekonomisine ilişkin fırsatlara erişim noktasında ellerinin daha zayıf olacağı malum. Uluslararası rejimde yolumuza devam etmemiz ülke çıkarları ve sürdürülebilir kalkınma açısından önem taşıyor. COP24’teki üst düzey oturumlarda bir konuşma yapan Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat Kurum IPCC’nin 1.5oC Özel Raporu’na atıf vererek iklim eyleminin aciliyetine katıldıklarını ifade etti. Zirve sonrasında Türkiye’de özellikle yerelde iklim değişikliği mücadelesine özel vurgu yapıldığını, afet risk azaltımına ilişkin yerel düzeye talimatlar verildiğini gözlemledik. Bunlar atılan olumlu adımlar olsa da anlaşmaya taraf olma ve daha somut adımlar atılması gerekliliği sivil toplum ve iş dünyası tarafından dile getirilen beklentiler arasında.
COP24, politik ekonomi bağlamındaki engellere rağmen Paris Anlaşması’nın küresel düzeyde ve her düzeyde yarattığı dalgaların artarak devam ettiğini göstermiş olması bakımından önemli bir viraj olarak kayıtlara geçti. Kural Kitabı bağlamındaki kararların her düzeyde iklim değişikliği ile küresel mücadeleye ve halihazırdaki rejime güven tazelemek için önemli olduğu belirtilmekte. Bu kararların 2015 sonrasında ivmelenen küresel düzeyde düşük karbonlu ekonomiye geçiş dönüşümünü daha hızlandırmak için nirengi noktaları olduğunda hemen her kesim hemfikir olmuş durumda. 2019 yılı gerek Birleşmiş Milletler özel iklim zirvesi, gerek COP25 düşünüldüğünde yine kritik bir viraj olarak görülmeli. BM zirvesi ülkelere ellerini artırmak için şans tanırken, Latin Amerika’da Şili ve Kosta Rika ortaklığı ile düzenlenecek olan COP25 iklim değişikliği mücadelesinde pro-aktif bu iki ülke liderliğinde anlaşma kurallarını nihayete erdirmek için anlamlı bir ortam sunacak.
COP24’ten akılda kalan bazı gelişmeleri hatırlayacak olursak: Kosta NDC’sini 2020 yılına kadar yenileneceğini duyurdu. Maldivler 2019 yılında yeni NDC sunacağını açıkladı. Şili, NDC’si için çalışmalara başladığını duyurdu. Ukrayna, 2020 yılı itibari ile NDC’sini revize edeceğini ilan etti. Vietnam, 2019 yılı başında yeni NDC’sini sunacağını paylaştı. Norveç 2020 yılı başına kadar iklim değişikliği ile mücadele hedeflerini artıracağını duyurdu. Katar ve Lübnan da yeni NDC sunacağını duyuranlar kervanına katıldı. COP24 öncesi Adaptasyon Fonu’na sunulacağı belirtilen finansal taahhüt yaklaşık 538 milyon dolarken COP24 sırasında bu rakama 129 milyon dolarlık yeni taahhütler eklendi. Paris Anlaşması’nın ana finans mekanizması olan Yeşil İklim Fonu ise COP24 ile beraber (teorik olarak) 10,3 milyar dolar seviyesine yükselen bir hacme ulaştı. İklim değişikliğinden en çok etkilenen 48 ulusun oluşturduğu En Kırılgan Ülkeler Forumu, küresel iklim eylemini artırmayı talep eden ve ülkelerin iklim planını 2020 yılına kadar yenilemeye çağıran çağrısını tekrarladı. 32 trilyon dolar değerinde finansal varlık yöneten 415 yatırımcı tüm hükümetleri Paris Anlaşması emisyon azaltım hedeflerinin gerçekleştirilmesi için, ulusal katkı beyanlarını 2020’ye kadar hazırlamaya çağırdı. Küresel beş dev banka (ING, BBVA, BNP Paribas, Standard Chartered and Société Générale) portfolyolarındaki kredilerin Paris Anlaşması hedefleriyle uyumunu denetleyeceğini taahhüt etti. Dünyanın en büyük gemicilik şirketi Maersk 2050’ye kadar sıfır emisyon hedefine ulaşacağını açıkladı. IKEA 2016 yılına göre 2030 yılında en az %80 azaltım hedefi verdi. Dünya Bankası 2021-2025 arasında 200 milyar dolar ile iklim eylemi yatırımlarını iki katına çıkaracağını duyurdu.** Bu ve benzeri açıklamalarla COP24, Paris Anlaşması’nın zamana karşı testten başarıyla geçtiğini ve küresel çapta düşük karbonlu ekonomiye geçişin sekteye uğramadan ve dahi artarak devam edeceğini gösterdi.